Geçtiğimiz hafta halama gitmiştik, onuda ziyaret ettik; kuzenim,kardeşlerim ve ben. Oturduk evinin arka balkonuna... Eskiden oturduğu köşkün tam yanında şimdiki evi. Balkonunda büyüttüğü çiçekleriyle, beslediği kuşlarıyla birlikte izliyor köşkün bahçesini. Bakıp bakıp eski günlerini yad ediyor. 'Satılmasını hiç istemedim, çok severdim orayı' diyor ' Elbette yardımcılar vardı ama her işi kendim yapmaya çalışırdım' diye ekliyor... Belki yuvası elinden gitmişti ama yıkılmaması için elinden geleni yapıyor, e tarihi eser sayılıyor. ' Sonuna kadar müdafaa ettim' diyor, ah o gözler gölgeleniyor...
Necla teyze, 'seksen yedi yaşındayım' diyor ' ve dolu dolu yaşadım hayatı.'... Eşinden bahsediyor... Zamanında flörtleri varmışta, hiç aklında olmayan birisi, hele de ağabey dediği biriyle evleneceği hiç aklına gelmezmiş. Kısmet işte, çokta mutlu oluyorlar. Evlilik yıldönümlerinde yemeğe gider, birlikte dans ederlermiş. Anlayış var ilişkide, sevgi var, saygı var. Necla teyze anlatırken kendimi düşünürken bulmadım desem yalan olur. Ne güzel dedim yahu, bize de böyle bir hayat nasip olsa keşke, sevgi dolu. Çocuklarını anlatıyor, torunlarından bahsediyor, uzun uzun konuşuyor. Bende seviniyorum. Belki de uzun zamandır kimseyi bu kadar dinlemediğimden, belki bu kadar güzel bir sohbet ortamı bulamadığımdan. Ağzımı açıpta iki çift söz söylemek, inanın ayıp olacakmış gibi hissettim. Sustum, dinledim.