Her sabah olduğu gibi yine 07:30'da çalmaya başladı çalar saatin alarmı. Bu kez farklıydı sanki... Bu sabahın, diğerlerinden bir farkı var dercesine ötüyordu alarm ya da biz isteklerimize göre değerlendiriyorduk her şeyi.
Ayaklarını sürüyerek kalktı yataktan. Her sabah olduğu gibi tuvalete gitmeden önce mutfağa gidip su ısıtıcısını çalıştırdı, böylece döndüğünde kahvesi hazır sayılacaktı. Durdu. Yağmur yağıyordu dışarıda, karşıdaki apartmanın merdivenine bir kedi sinmişti yağmur dinsin diye bekliyordu besbelli. "Zavallı" dedi, "bir beton yığınından medet umuyor ve taş kalpli insanlardan." Köşedeki seyyar şemsiye satıcısına da ekmek parası çıkmıştı işte mutlu görünüyordu halinden, bereket yağıyordu ne de olsa. Buzdolabına yöneldi. Gözü magnetle bir ucundan tutturulmuş fotoğrafa takıldı, aslında pek umursamaması lazımdı. Altı aydır, her gün oradaydı o fotoğraf, Kemal asmıştı her sabaha mutlu uyansın diye. Sahi mutlu mu uyanıyordu her sabaha? Kemalle gittikleri bir yemek sırasında çekilmişti bu fotoğraf. Aile arasında küçük bir nişan sonrasında, kutlamak için sahil kenarında gittikleri bir restoranda. İkisi de gülümsüyor, yüzükleri fark edilsin diye el sallıyorlar fotoğrafçıya ve o an, ölümsüzleşiyor.