Diyarbakır
doğumlu olan Özgür Bacaksız, Adıyaman Üniversitesi Muhasebe Bölümü mezunu.
Sonrasında aöf felsefe bölümünü bitiren Bacaksız, Schopenhauer
müdavimi olduğunu söylüyor
Facebookta Felsefe
Kulübü adında bir sayfa açmışsınız ve şu an milyonlarca takipçiniz var, bu
fikir nasıl doğdu? Binlerce insana ulaşıp, onlarla aynı duyguları
paylaşabildiğinizi görmek nasıl bir his?
Özgür Bacaksız: Facebook’un
yeni yeni kullanılmaya başlandığı bir dönemdi, Adıyaman’da üniversitedeyken
açmıştım, okuduğum kitaplardan alıntıları sayfada paylaşırdım. Güncel bilgi ve
kitapları, aforizmaları özgün bir şekilde tanıtınca üye sayısı birden yükseldi.
Milyonlarca insan zamanla takip etmeye başladı. En güzel his, bilginin
etrafında toplanmak. Düşünen ve düşünmek isteyen insanları bir arada toplamak.
İlk kitabınız
Bilgelikle Yaşama Sanatı… Felsefe Kulübü için, kitabın ön çalışması diyebilir
miyiz?
Özgür Bacaksız |
Ö.B. : Bilgelikle
Yaşama Sanatı, Mümin Sekman’ın yardımı ve bilgisiyle oluşturulan bir kitaptı.
Sayfanın ismiyle çıkardık çünkü insanlar böyle bir kitap beklentisine girmişti.
Güzel bir bilgelik kitabı olmakla birlikte birçok yazarı, filozofu aynı kitap
içinde buluşturduğu için önemli bir derlemeydi.
.
Facebookta kurduğunuz
sayfanın üye sayısıyla, Türkiye’de ki okuma oranlarını kıyasladığınızda ne
söylemek istersiniz?
Ö.B. : Aslında
sayfanın üye sayısı kitap okuma oranıyla veya eğitimli insan sayısıyla eş değer
değil. Hobi için, farklı yazıları görmek için beğenen de çok. O yüzden kitap
okuma oranıyla kıyaslama içine girmedim. Sanal mecralarda tespit ve oran
yüzdesi her zaman yanıltır diye düşünüyorum.
Klasik sorum,
günümüzde sosyal medya kullanımının artmasıyla birlikte okur-yazar ilişkisini
nasıl değerlendiriyorsunuz? J
Ö.B. : Sosyal
medya yazar ve okur açısından önemli, ama yazar sosyal medya içinde yoğun
olduğu zaman tüm sorulara, eleştirilere, mesajlara bakamayabiliyor, okur için
üzgünlük ifadesi oluşuyor. İki taraf da birbirine ulaşıyor ama iletişim bazen
zor olabiliyor… Yine de okurlarının etrafında olduğunu bilmek, mahalle
kavgasına hep beraber gitmek gibi. J
“
edebi bir değeri yok – edebi bir geçmişi var ”
Henüz okumayanlar
için “Deli Çocuğun Güncesi”nden bahseder misiniz?
Ö.B. : Deli
Çocuğun Güncesi aslında ’80 ve ’90’ları anlayan, çocukluğunu unutamayan,
çocukluğunu hiçbir zaman sol cebinden ayırmayanların kitabı… Edebi bir değer
kaygısıyla yazılmayan basit bir günce… Çıktığı andan itibaren bu kitabın edebi
bir değeri yok – edebi bir geçmişi var diye belirttim. ‘Küçük Prens’ misali az
şeyle çok şey anlatmaya çalıştım… Okumayanlar için tavsiye eder miyim? – Evet
ederim. J
Kitaplarınızla
ilgili aldığınız eleştiriler genelde ne yönde?
Ö.B. : Günceyi
samimi bulan binlerce insan var, iyi eleştiriler şu an için çok, ama eleştiren
ve edebi bir kaygı arayan, anlayamadan yargılayan dostları, arkadaşları da
anlıyorum, saygı duyuyorum.
Beğendiğiniz
etkisinde kaldığınız isimler kimlerdir?
Ö.B. : Schopenhauer,
Oğuz Atay, Tezer Özlü, Dostoyevski, Cioran
Yazarken sizi
motive eden şeylerden bahseder misiniz?
Ö.B. : Çay,
şarap, platonik aşkım, Modiglia’ni fon müzikleri.
“ kalem tutan el, artık kolay yorulmaz ”
Hazırlık aşamasında
olan bir kitap, yeni bir projeniz var mı?
Ö.B. : Evet,
öykü tarzındaki yeni kitabım ‘Mutsuz
Çocuklar Ülkesi’ inşa aşamasında.
Sizce iyi bir
okuyucu, iyi bir yazar olabilir mi?
Ö.B. : Yazar
olmak biraz tarz, biraz bilgi, biraz çılgınlık karışımı gibi bir şey. Çok
okumak ve çok anlamak bu işin ilk şartı. Her okur yazar olmak zorunda değil,
ama yazarlığa geçiş yapabilir.
Yazmayı sevenlere
neler söylersiniz?
Ö.B. : Tek
söyleyeceğim şey, yazmak durmamaktır, yazarsan gerisi gelmeli. Kalem tutan el,
artık kolay yorulmaz.
Son olarak eklemek
istediğiniz bir şey var mı?
Ö.B. : Yeni
okurlarla ve yeni kitaplarla görüşmek üzere, tüm öğrenci kardeşlerime içten
selam ve sevgiler. Hayatta hak ettikleri yeri almaları dileğiyle...
Not: Söyleşi mail üzerinden gerçekleştiği için fotoğraflar Özgür Bacaksız'ın Facebook hesabından alınmıştır.
0 yorum:
Yorum Gönder