Sonsuzluğa Uzanan Yolda; Deniz Gezmiş

23 Haziran 2016 Perşembe

Yine, bu yapıtı okurken zihnimde hiç unutamayacağım bir sahne canlanıyor. İki aylık muhabirlik sürem içerisinde Cumhuriyet Bayramı’nda çekim yapmıştım. Ellerinde bayraklarla, ellerinde üç fidanın- Nazım’ın posterleriyle gezen onlarca insan vardı. Onları çekmiştim, haber yayınlanmıştı. Sırf bunun için “Bu Cumhuriyet Bayramı, Deniz Gezmiş'i niye çekiyorsun? Onun ne işi var bu haberde? Herkes beni arıyor, herkes çok kızgın!” diye azar işittiğim eski patronum. 

Abim Deniz
 Abim Deniz yayımlanalı iki yıl oldu ancak ben yeni okuyabildim kitabı. Deniz hakkında biraz daha bilgilenmek için, kardeşinin gözünden onu görmek için, Dündar’ın anlatımını sevdiğim için. Evet, kitabı daha önce okuyamadığım için pişman oldum ama kitabı bitirdiğimde hissettiğim tek duygu bu değildi. Öfke, kızgınlık, pişmanlık, merhamet, minnettarlık hepsi iç içeydi.

 Hamdi Gezmiş, Deniz hakkında yanlış bilinenleri değiştirmek için, birilerini susturmak için, Deniz’i bize daha iyi tanıtabilmek için hafızasını ve arşivini açıyor, Dündar ile yola koyuluyorlar. Yalnız aile büyüklerinin yanında dingin ve saygılı olan Deniz, bozuk düzene karşı ise hep fırtınalı ve hırçın. Kitapta küçük kardeş Hamdi Gezmiş sık sık ağabeyinin her zaman kendisinden daha cesur olduğunu dile getiriyor ve “Ben onun kadar cesur değildim.” diyor. İki kardeşin yolu hapishanede çok kesişiyor. Kimi zaman ağabeyini ziyarete giden Hamdi, gün gelince üzerine atılan iftiradan dolayı ağabeyiyle aynı koğuşu paylaşıyor. En büyük kardeş Bora Gezmiş’in siyasi meselelerde pek gözü yok.
 
 Hamdi Gezmiş, hapishane anılarını anlatırken Deniz’in orada kazandığı becerilerinden bahsediyordu. E kolay değil tabii hapishanede yaşamak. Eksik olan her şeyin çaresini bulan Deniz, vişne bulamadıkları için kiraz reçeliyle yetinmeyi de öğreniyor, üstüne üstlük reçeli de kendisi yapıyor! Her konuda becerikli olan abimiz Deniz gülmeyi hiç unutmuyor. Neşeli, esprili üslubunu yitirmeyen, son anına kadar okumayı ve öğrenmeyi seven birinden bahsediyoruz.  Deniz, babasına yazdığı bir mektubunda okuma alışkanlığıyla ilgili şu ifadeyi kullanıyor; “Vaktimi bol bol kitap okumayla geçiriyorum. Okumaya doymak olmuyor. Ölene kadar doymıyacağım.”

 Kitabı okurken Deniz’e bazen kızıyorum bazen de hak veriyorum. Genel olarak sorunlara başkaldırışını takdir etsem de zaman zaman “Hayır bunun çözümü bu olmamalıydı, keşke böyle yapmasaydın!” dediğimde olmuştur.

Yine, bu yapıtı okurken zihnimde hiç unutamayacağım bir sahne canlanıyor. İki aylık muhabirlik sürem içerisinde Cumhuriyet Bayramı’nda çekim yapmıştım. Ellerinde bayraklarla, ellerinde üç fidanın- Nazım’ın posterleriyle gezen onlarca insan vardı. Onları çekmiştim, haber yayınlanmıştı. Sırf bunun için “Bu Cumhuriyet Bayramı, Deniz’i niye çekiyorsun? Onun ne işi var bu haberde? Herkes beni arıyor, herkes çok kızgın!” diye azar işittiğim eski patronum. Sırf iktidar partisinden birilerine yaranabilmek için o görüntüleri haberden kaldırmak istedi. Seni hala anlayamamış o kadar çok insan var ki…

 Aslında kitapla ve Deniz ile ilgili yazılacak çok şey var. Uzun uzun yazılarla sizleri sıkmak istemiyorum. Eğer fırsatınız olursa lütfen bu kitabı okuyun. Ödünç olarak isterseniz bende kitabımı verebilirim. Esenlikle kalın!


Deniz’e Not: Sen gittikten sonra ülkemde pek bir şey değişmemiş. Boşuna ölmemeyi dilemişsin ya, umarım bu dileğin bir gün gerçekleşir. Sevgilerimle… 

0 yorum:

Yorum Gönder